17 Şubat 2010 Çarşamba

Hep şarkınızı hatırlayacak biri olması dileğimle…



...
Bir Afrika kabilesinde; hamile kalan kadınlar, arkadaşlarını toplayıp doğaya gider, doğacak çocuğun şarkısını duyana dek derin düşünme yapıp dua ederler.

Bu kabileye göre, her ruhun kendine öz, ses vibrasyonları vardır.

Kadınlar bu seslere kulak verdiklerinde, hep birlikte yüksek sesle seslendirirler. Sonra da kabileye dönüp şarkıyı herkese öğretirler

Çocuk doğduğunda, tüm kabile toplanarak ona şarkısını söyler. Çocuğun sonraki önemli dönemlerinde, aynı şarkı okunur. Ölüm döşeğinde de aynı şarkı söylenir.

Bir insan kabul edilmez bir cürüm işlediğinde, kabile toplanır ve ona şarkısını söyler. Çünkü anti sosyal davranışlar ceza ile düzeltilemez; sevgiyle ve kimliğin hatırlanmasıyla çözülebilir.

Kendi şarkını duyduğun zaman, bir başkasına zarar verecek davranışlarda bulunma isteğine ihtiyaç kalmaz.

Aslında hepimizin içinde bir şarkı olduğunu biliriz ve sevdiklerimizin zor zamanlarımızda bunu fark etmelerini ve bize söylemeye yardımcı olmalarını arzu ederiz.

Gerçek dost, bizim şarkımızı duyan ve ihtiyacımız olduğunda bize tekrarlayandır...Hep şarkınızı hatırlayacak biri olması dileğimle…

3 yorum:

https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=168642682113532706#publishedcomments dedi ki...

SA.Farklı adet ama bizim inançlarımız adetlerimiz daha güzel..dualar, kuranıkerimle bebek büyüyor doğduktan sonra yine aynı şeylerle büyüyor..RABBİ'nibiliyor ona göre hareket ediyor bütün bunlar çok güzel..anne karnından mezara kadar böyle devam ediyor..ALLAH(cc)yolundan ayırmasın cümle innananları amin..öptüm canım..A.E.O

Marifetane hobi dedi ki...

s.a.abla yazıların ikisinide okudum çok güzeller ders alınacak çok şey var birde almayı becebilsek kendi adıma birde ben bunu becerebilsem..ablam hayırlı cumalar diliyorum öptüm ellerinden..

Adsız dedi ki...

Bir kaç gündür ne yazmaya ne de okumaya ne de blogcu arkadaşlarımı ziyaret etmeye bir türlü konsantre olamadım. Bir bıkkınlık, bir iştahsızlık vardı. Neden olduğunu anlamak ta çok güçtü. Yani hastalığımın teşhisini bile koyamadım. Kıştan bir başka mevsime geçmenin hazırlığı mı desem, günlerdir evde kapalı kaldığımdan mıdır nedir pek anlayamadım. Bu arada eskiden oluşturduğum ne kadar bloğum varsa hepsini tekrar ayağa kaldırdım ve bu arada bir de torunlarımın isimlerine bir blog daha açtım. Yine de kendimi tam hazır hissedemedim. Ne olduğunu tam anlayamadan birden bir ilham geldi ve oturdum yeniden yazmaya.

"Gerçek dostların, dostunun şarkısını duyan ve ihtiyacı olduğunda tekrar o şarkıyı dostlarına söyleyendir" konulu yazınızdan da etkilendim. Nerede o günler, nerede o günlerin dostları. "Tırnağın varsa başını kaşı" Şarkını kendine söyle, ihtiyacın olduğunda söyleyebilirsen yine kendine söyle.

Bizlerin de böyle buralarda dostculuk ahkamı kestiğimize bakmayın. Gerçekten dosta ihtiyacınız olduğunda hiçbirimiz oralı olmayız. Ahkam kesmesi kolay da, iş icraata geldiğinde kimseler oralı olmaz. Bu iş aynı bizim rahmetli büyük siyaset ve devlet adamı Osman Bölükbaşı'nın bir mitingde kalabalığa hitap ederken, kalabalığın çokluğunu gördükten sonra: "sap çokta dene nasıl acep?" demiş. Yani mitingin kalabalığına bakmış büyük bir insan seli, sap çok, ama bunların kaçı Osman Bölükbaşı'na oyunu verecek yani sapın danesi nasıl? anlamında söylemiş. Onun hesabı blogcu dünyasında olsun, fiili hayatın içinde olsun dost görünen çok ama, başınıza bir iş geldiğinde dane nasıl acaba?

En güzele emanet olun ve sağlıcakla kalın, görüşmek üzere.